İslâm’ın kelime anlamı barış, esenlik, güven ve kurtuluştur. İslâm, kişinin herhangi bir zorlama olmaksızın kendi tercih ve arzusuyla, içten bir bağlılıkla Allah’a teslim olması, O’nun emir ve yasaklarını şartsız bir şekilde kabul etmesidir. Din olarak İslâm’ı kabul eden ve onun kurallarına riayet eden kişiye Müslüman denir. Bir kimsenin İslâm dinine girişi, kelime-i şahadet getirmesiyle gerçekleşir. Kelime-i şahadet, “Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve resulüdür” demektir. İslam’ın gereği, Allah’ın ve Resulü’nün bildirdiği temel ilkelere gönülden inanmak yani iman etmektir. İman, Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, indirdiği kitaplarına, gönderdiği peygamberlere, âhiret gününe ve kadere inanmaktır. Mümin ise bütün bunlara inanan, inandığını diliyle ifade eden ve hayatına yansıtan kimsedir. Müslüman İslam’a gönülden bağlandığı için aynı zamanda mümindir ve müminlerin özellikleri Kuran’-ı Kerim’de birçok yerde anlatılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği özellikler bir müminde yoksa bu İslam’ın kusuru değil, o insanın hatası ve eksikliğidir. Dolayısıyla her mümin, yüce kitabının anlattığı güzel vasıfları sahiplenmek ve hayatına yansıtmakla sorumludur. Kur’an-ı Kerim, müminlerin öne çıkan vasıflarından şöyle bahseder:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır.” (Bakara, 2/177)
